Hukuka Giriş Ders Notları
Hukuk Kavramı
Hukuk kavramını, doğasını oluşturan iki temel
öğeyi kullanarak tanımlayabilmek
• Hukuk, bir toplum içindeki kişilerin birbirleri
ile ve toplumla olan ilişkilerini düzenleyen, uyulması zorunlu, yani maddi
yaptırımı bulunan kurallar bütünüdür. Hukukun gerekliliğini kanıtlayan bir örnek
türetebilmek
• Sosyal hayatın bir düzen içinde olması için
kişilerin gerek birbirleriyle gerek toplumla olan ilişkilerinde uyacakları
birtakım kuralların varlığı zorunludur. Kişiler sosyal hayattaki ilişkilerinde
bu kuralların koymuş olduğu "emir" ve "yasaklar"a uygun biçimde davranmak
zorundadırlar. Aksi halde, bir takım tepkilerle karşılaşırlar. Bu tepkiye
yaptırım (müeyyide) diyoruz. Sosyal hayatı düzenleyen kuralların kaynaklarını ve
bunlar arasındaki temel farklılıkları sıralayabilmek
• Hukuk, sosyal hayatı düzenleyen kurallardan
sadece biridir. Diğer sosyal kuralları din, ahlak ve görgü kuralları olarak
sayabiliriz.
• Din kuralları, yüce güç tarafından konulmuş ve
peygamberler vasıtası ile kişilere ulaşmış bulunan birtakım emir ve yasaklardan
oluşan kurallardır. Yaptırımı manevidir. Kişiyi bu kurallara uymaya
zorlayamayız.
• Ahlâk kuralları, sosyal hayatta gerek kişinin
kendi nefsine karşı, gerekse kişilerin birbirlerine karşı nasıl davranması
gerektiğini gösteren kurallardır. Bu kuralların yaptırımı da manevidir.
• Görgü kuralları, bir kimsenin belli bir olayda
ne şekilde davranması gerektiğini gösteren manevi yaptırımlı sosyal kurallardır.
• Hukuk kuralları, sosyal hayatta kişilerin
birbirleri ile ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen maddi yaptırımlı, yani
devlet gücü ile desteklenmiş kurallar olduğu için diğer sosyal kurallardan
ayrılmaktadır. Kişiler hukuk kurallarına uymak zorundadırlar. Oysaki diğer
sosyal kurallar manevi yaptırıma sahip oldukları için bu kurallara uymak
zorunlulukları bulunmamaktadır.
Hukuk Kurallarının Özelliği (Hukukun
Yaptırımı)
Yaptırım ve hukuki yaptırım türlerini
tanımlayabilmek ve örnekleyebilmek
• Hukuk kuralları maddi yaptırımlı, yani uyulması
zorunlu kurallardır. Hukuk kurallarına uymayanlar, diğer sosyal kurallardan
farklı olarak birtakım maddi yaptırımlarla karşılaşırlar. Bu maddi yaptırımlar
bazen ceza biçiminde; bazen cebri icra, yani zorla yaptırma biçiminde; bazen
verilen maddi veya manevi zararın ödetilmesi (tazminat) biçiminde ortaya
çıkarlar.
Aynı şekilde, hukuk kurallarına uymamanın sonucu,
bazen yapılan bir hukuki işlemin hükümsüzlüğü, bazen de o işlemin ortadan
kaldırılması (iptal) biçiminde gerçekleşir. Hukuk sistematiğinin ne olduğunu,
hangi açılardan yapıldığını ve önemini kavrayabilmek
• Hukukun sistemi denilince, mahiyetleri ve
özellikleri bakımından birbirlerinden çok farklı olan çeşitli ilişkileri
düzenleyen hukuk kurallarının bir tertibe, bir düzene tabi tutulması anlaşılır.
Böylece az çok birbirine benzeyen ilişkileri düzenlemekte olan hukuk kuralları
bir isim altında bir araya toplanmış olur. Hukuk, birisi Kamu Hukuku, diğeri
Özel Hukuk olmak üzere başlıca iki ana gruba ayrılmaktadır.
• Bir kişi ile diğer bir kişi arasındaki
ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarına özel hukuk; bir kişi ile devlet, veya
bir devlet ile diğer bir devlet arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk
kurallarına da "kamu hukuku" denir.
Kamu Hukukunun Dalları
Devlet örgütünü ve devlet örgütü içindeki
organların görev ve yetkileri ile ilişkilerini saptayabilmek
• Kamu hukuku bir üst kavram olup çeşitli
dallardan oluşmaktadır. Kamu hukukunun dalları: Anayasa Hukuku, Ceza Hukuku,
Yargılama Hukuku, Devletler Umumi Hukuku, Vergi Hukuku ve İş Hukukundan
ibarettir. Anayasa Hukuku, devletin şeklini, yapısını, organlarının görev ve
yetkilerini, vatandaşları n temel hak ve ödevlerini düzenleyen hukuk
kurallarının tümüdür. Devlet idaresinin yapısını, işleyişini ve kişilerle olan
ilişkilerini kavramak, bunlara ilişkin örnek türetebilmek
• İdare Hukuku, Devlet idaresinin örgüt ve
işleyişini, kişilerin İdare ile olan ilişkilerini ve anlaşmazlıklarını ve kamu
hizmetlerinin görülmesi gibi konuları düzenleyen hukuk kurallarının tümüdür.
Hangi eylem ve davranışların suç oluşturacağını ve bunlara hangi cezaların
verilebileceğini kavrayabilmek
• Ceza Hukuku, suç teşkil eden eylem ve
davranışların nelerden ibaret bulunduğunu, suç işleyenlere ne gibi cezaların
verileceğini belirleyen hukuk kurallarından oluşmaktadır. Hukuk kurallarının
bağımsız ve tarafsız mahkemelerce belli bir olaya ne şekilde uygulandığını
anlayabilmek
• Yargılama Hukuku, hukuk ve ceza davalarının
görülmesinde uyulacak yöntemleri belirleyen hukuk kurallarından oluşmaktadır.
Türk yargı sistemi; Anayasa yargısı, İdari yargı, Askeri yargı ve Adli yargı
olmak üzere başlı dört yargı sistemi tanımaktadır. Bağımsız devletlerin
birbirleriyle ve uluslararası kuruluşlarla olan ilişkilerini kavrayabilmek
• Devletler genel hukuku, egemen devletlerin
birbirleriyle olan devletlerarası ilişkilerini veya devletler ile uluslar arası
kuruluşların birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen hukuk dalıdır. Devlet
ile kişiler arasında vergi ilişkisinin nasıl kurulduğunu, bu ilişkide devletin
ve kişilerin hak ve yükümlülüklerinin ne olduğunu ortaya koyabilmek
• Vergi Hukuku, Devlet ile kişiler arasındaki
mali ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarından oluşmaktadır. Vergi hukukunun
temel ilkelerinden birisi, vergide genellik ve adalet ilkesidir. Vergi hukukunda
kanunilik esası geçerlidir. Hizmet sözleşmesinin tarafı olan işçi ve işverenin
ilişkilerinin niteliğini anlayabilmek
• İş Hukuku, işçi ile işveren arasındaki
ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarının tümünden oluşmaktadır.
Özel Hukukun Dalları
Kişilerin toplum içinde yaşamaları nedeniyle bir
hüküm ve değer ifade eden eylem ve davranışlarını, işlem ve ilişkilerini
düzenleyen hukuk kurallarının neler olduğunu ve bunların önemini kavrayabilmek
Medeni Hukuk, kişilerin toplum halinde yaşaması bakımından bir hüküm ve değer
arz eden bütün eylem ve davranışlarını, işlemlerini ve ilişkilerini düzenleyen
hukuk kurallarının tümüdür. Medeni hukuk düzenlemekte olduğu ilişkilerin
niteliğine göre, beş bölüme ayrılır. Bunlar, "kişiler hukuku", "aile hukuku",
"miras hukuku", "eşya hukuku" ve "borçlar hukuku"dur. Kişiler arasındaki ticari
ilişkilerin türlerini; şirket, kıymetli evrak, sigorta kavramlarını ve bunlara
iliş- kin örnekler türetebilmek Ticaret hukuku, kişiler arasındaki "ticari
ilişkileri" düzenleyen hukuk kurallarıdır. Ticaret Hukuku ile medeni hukuk
arasında çok sıkı bir bağ vardır.
Medeni hukuk kişiler arasında günlük yaşamdaki
ticari işletme ile ilgili olmayan ilişkileri, ticaret hukuku ise, ticari işletme
ile ilgili olanları düzenler. Ticaret hukuku, "ticari işletme hukuku",
"şirketler hukuku", "kıymetli evrak hukuku", "deniz ticareti hukuku" ve "sigorta
hukuku olmak üzere beş bölüme ayrılır. Aynı uyrukluğa sahip olmayan kişiler
arasındaki özel ilişkilerin niteliğini anlayabilmek ve bunlara uygulanabilecek
hukuk kurallarını ne şekilde belirleneceğini anlayabilmek Devletler Özel Hukuku,
çeşitli devletlere bağlı olan, aynı uyruklukta (tabiiyette) olmayan kişiler
arasındaki özel hukuk ilişkilerine hangi devletin kanununun uygulanacağını ve
kişilerle şeylerin uyrukluğunu düzenleyen hukuk kurallarından oluşur.
Devletler özel hukukunun düzenlediği ilişkiler
daima bir yabancı unsur karışmıştır. Bu yabancı unsur "kişi" veya "yer" unsuru
olabilir.
Hukukun Kaynakları
Hukuk kaynağından ne anlaşılması gerektiğini
ortaya koyabilmek
• Hukukun kaynakları denilince "hukuku doğuran
kaynaklar" ve "hukuku bildiren kaynaklar" akla gelir. Hukuku doğuran kaynaklar,
hukuk kurallarının nasıl ve ne şekilde meydana geldiklerini, nereden
çıktıklarını ifade eder. Hukuku bildiren kaynaklar ise, hukuk kurallarının hangi
şekillerde göründüklerini gösteren kaynaktır ki, bunlara "hukukun şekli
kaynakları" denir. Hukukun şekli kaynaklarını "yazılı kaynaklar" ve "yazısız
kaynaklar" biçiminde bir ayırıma tabi tutarız. Bunlara "yardımcı kaynaklar"ı da
ekleyebiliriz. Hukukun yazılı kaynaklarının neler olduğunu ve bunların hangi
makam tarafından çıkarılarak ne şekilde yürürlüğe girdiğini saptayabilmek
• Yazılı kaynaklar deyimi ile, hukuk kurallarının
yazılı bir biçimde yer almış oldukları metinler ifade edilmek istenir. Bunlar
yazılı hukuk kurallarını içeren kaynaklardır.Yazılı hukuk kuralları yetkili
mercilerce konulmuşlardır.Yazılı kaynaklar; kanunlar, kanun hükmünde
kararnameler, tüzükler ve yönetmeliklerden oluşur. Hukukun yazılı olmayan
kaynaklarının ne şekilde oluştuğunu ve hukuk kaynağı şekline nasıl dönüştüğünü
kavrayabilmek
• Yazısız kaynağı örf ve adet (gelenek) hukuku
oluşturur. Bu kurallar, yetkili bir organ tarafından bilerek ve istenerek
konulmazlar. Bunlar toplumda kendiliğinden doğarlar. Örf ve adet hukuku
kuralları herhangi bir yerde yazılı olmayıp, toplumun ruhunda vicdanında yer
alırlar. Bir adetin bir geleneğin örf ve adet hukuku kuralı olabilmesi için üç
unsurun bir arada bulunması gerekir. Bunlar, "maddi unsur", "manevi unsur" ve
"hukuki unsur"dur. Hukukun yardımcı kaynaklarının neden ibaret bulunduğunu ve
bunların bir olaya uygulanmaktaki etkilerinin ne olduğunu ortaya koyabilmek
• Yardımcı kaynaklar ise bilimsel görüşler
(doktrin) ile yargısal kararlardan oluşur. Hakim önüne gelmiş olan bir
anlaşmazlığı çözümlerken bu kaynaklara mutlaka başvurmak zorunda olmayıp,
dilerse bunlardan faydalanabilir.
Hakkın Tanımı ve Türleri
Hakkın ne anlama geldiğini saptayabilmek ve
tanımını yapabilmek
• Hak, hukuk düzeni tarafından kişilere tanınmış
olan yetkilerdir. Her hak mutlaka bir hukuk kuralına dayandığı gibi, her hakkın
mutlaka bir sahibi de vardır; sahipsiz hak olmaz. Hakkın türlerini ve bunlar
arasındaki farklılıkları kavrayabilmek, hangi haklara sahip olduğumuzu ve
bunları kimlere karşı ne şekilde ileri sürebileceğimizi saptayabilmek ve bunlara
örnekler türetebilmek.
• Haklar, doğdukları hukuk kuralına göre "kamu
hakları" ve "özel haklar" şeklinde bir ayırıma uğrarlar. Kamu hakları, kamu
hukukundan doğan haklardır. Kamu haklarını kendi aralarında "kişisel haklar",
"sosyal ve ekonomik haklar" ve "siyasi haklar" olmak üzere üçe ayırırız. Özel
haklar ise, özel hukuktan doğan haklar olup, mahiyetlerine, konularına,
kullanılmalarına ve nihayet amaçlarına göre çeşitli türlere ayrılırlar. Bunlar
içinde en önemli ayırım "mutlak haklar" "nisbi haklar" ayırımıdır. Mutlak
haklar, herkese karşı ileri sürülebildikleri halde, nisbi haklar ancak belli bir
kişiye veya kişilere karşı ileri sürülebilirler.
Hakkın Kazanılması, Kaybedilmesi, Kullanılması ve
Korunması
Hakları doğuran olguların neler olduğunu,
kişilerin hakları ne şekilde kazandıklarını ve hakların kazanılmasında
iyiniyetin işlevini kavrayabilmek
• Hakkın kazanılması, bir hakkın bir kişiye
bağlanmasını, bir hak ile bir kişi arasında bir bağlantı kurulmasını ifade eder.
Bir hakkın bir kişiye bağlanmasıyla hukuki olay ya hukuki fiil ya da hukuki
işlem yollarıyla gerçekleşir. Haklar biri aslen, diğeri devren olmak üzere
başlıca iki türlü kazanılır. Bir hakkın aslen kazanılması demek, bir kimsenin o
zamana kadar hiç kimseye ait olmayan bir hakkı kendi fiiliyle elde etmesi
demektir. Bir hakkın devren kazanılması ise, bir kimsenin o hakkı o zamana kadar
sahibi bulunan kişiden elde etmesi demektir. Hakkın kazanılmasında iyiniyetin de
rolü vardır. İyiniyet, bir hak kazanılırken hakkın kazanılmasına engel olan bir
hususun varlığı veya kazanma için gerekli bir unsurun yokluğu hakkında kişide
mevcut, mazur görülebilen bir bilgisizlik veya yanlış bir bilgidir. Hakların
kaybedilmesi ve hakların kaybedilmesine neden olan olguların nelerden ibaret
bulunduğunu saptayabilmek ve bunları örneklendirebilmek
• Hakkın kaybedilmesi, bir hakkın sahibinden
ayrılması, onun elinden çıkması demektir. Hakkın kazanılmasında olduğu gibi,
kaybedilmesinde de hukuki olaylar, hukuki fiiller ve hukuki işlemler rol oynar.
Kişilerin sahip olduğu hakları hangi sınırlar içinde ve ne şekilde
kullanabileceklerini belirleyebilmek.
• Bir hakka sahip bulunan kimse, bu hakkını nasıl
kullanacaktır? Anayasamız ve Medeni Kanunumuz bu konuda özel hükümler
koymuşlardır. Ancak, bir hakkın nasıl kullanılması gerektiği yolunda Medeni
Kanunumuz genel bir kural getirmiştir ki, bu kurala "dürüstlük kuralı" diyoruz.
Dürüstlük kuralı, bir hak sahibinin hakkını kullanırken veya bir borçlunun
borcunu yerine getirirken iyi ve doğru hareket etmesi, yani dürüst, namuslu,
aklı başında, davranışının sonucunu bilen, orta zekalı her insanın benzer
olaylarda izleyecek olduğu yolda hareket etmesi demektir. Bir hak, sahibi
tarafından iyiye kullanıldığı sürece hukuk düzeni tarafından korunur. Hak sahibi
hakkını kötüye kullanırsa, hukuk düzeni onu korumaz. Hakkın kötüye kullanılması
demek, bir hakkın dürüstlük kurallarına apaçık derecede aykırı surette ve
özellikle amacı dışında kullanılmış olması ve bundan da başkalarının zarar
görmüş veya zarar görme tehlikesiyle karşılaşmış bulunmaları demektir. Kişilerin
sahip oldukları hakları korumanın yollarını saptayabilmek
• Hakkın korunması modern hukuk sistemlerinde
devlet eliyle olmaktadır. Hak sahibi hakkının devlet eliyle korunması için dava
açar. İstisnai olarak haklar bazen bizzat sahipleri tarafından da korunur.
Örneğin meşru müdafaa ve zaruret halinde durum böyledir. Hakkın korunmasında
ispat sorunu da önem kazanır. Acaba bir davada iddiaları kim ispat edecektir?
Buna "ispat yükü" denir. Medeni Kanunumuz aksi belirtilmedikçe taraflardan her
birinin kendi iddiasını ispatla yükümlü olduğunu belirtmiştir. Ancak, iddiasını
kanuni bir karineye dayandıran kimse ispat yükünden kurtulur.
Kişi, Kişi Türleri ve Gerçek Kişilerin
Ehliyeti
Kişi ve kişilik kavramlarının tanımını yapabilmek
• Hukukta kişi terimi, haklara ve borçlara sahip
olabilen, yani hakları ve borçları bulunabilen varlıkları ifade eder. Başka bir
söyleyişle, hak sahibi, borç sahibi olabilen varlıklar hukuk açısından birer
kişidir. Hukuk düzenince hangi varlıkların kişi olarak kabul edildiklerini
kavrayabilmek
• Hukuk düzeni biri gerçek kişi, diğeri tüzel
kişi olmak üzere iki türlü kişi kabul etmektedir. Gerçek kişiler sadece
insanlardan ibarettir. Tüzel kişiler ise, belli bir amacı gerçekleştirmek üzere
kurulmuş ve hukuk düzeninin aradığı koşullara sahip bulunan kişi toplulukları
ile mal topluluklarıdır. Gerçek kişiliğin başlangıç anını saptayabilmek
• Gerçek kişilik, çocuğun sağ olarak tamamen
doğduğu anda başlar; çocuk ölü doğarsa kişilik kazanamaz. Ancak, kendisine gebe
kalınan ve doğumu beklenilmekte olan çocuk (cenin) da, sağ doğmak koşuluyla
kendisine gebe kalındığı andan itibaren hak ve borç sahibi olabilir. Gerçek
kişiliğe son veren durumları belirleyebilmek
• Gerçek kişilik biri ölüm, diğeri gaiplik olmak
üzere iki halde sona erer. Gaipliğe, bir kimsenin ölüm tehlikesi içinde
kaybolması veya kendisinden uzun zamandan beri haber alınamaması halinde,
ilgilinin talebi üzerine mahkemece karar verilir. Hak ehliyetinin ne olduğunu ve
bu ehliyete sahip olmanın koşullarını ortaya koyabilmek
• Hak ehliyeti, bir kimsenin hak ve borç sahibi
olabilme, yani hakların ve borçların süjesi olabilme iktidarıdır. Hak ve borç
sahibi olabilme iktidarına sahip bulunan varlıklar hukukta kişi sayıldıklarına
göre hak ehliyeti ile kişi kavramları aynı anlama gelmektedir. Hak ehliyetinden
hiçbir ayırım gözetilmeksizin herkes yararlanır. Haklara ve borçlara sahip olma
ehliyeti bakımından kişiler arasında genellik ve eşitlik ilkesi geçerlidir. Fiil
ehliyetinin ne olduğunu ve bu ehliyete sahip olmanın koşullarını ortaya
koyabilmek
• Fiil ehliyeti ise, bir kimsenin, kendi
fiilleriyle hak edinebilmesi ve borç altına girebilmesidir. Fiil ehliyetinin
ikisi olumlu, biri olumsuz olmak üzere başlıca üç koşulu vardır ki, bunlar da
ayırt etme gücüne sahip olmak, ergin olmak ve kısıtlı olmamaktır. Fiil
ehliyetinin içeriğine, hukuki işlem ehliyeti, haksız fiillerden sorumlu olma
ehliyeti ve dava ehliyeti girmektedir. Fiil ehliyeti açısından, gerçek kişilerin
hukuki durumlarını ve fiil ehliyetinin koşullarının tamamına veya bir kısmına
sahip olan kişilerin hukuki durumunu ortaya koyabilmek Fiil ehliyetine göre
gerçek kişilerin hukuki durumu aynı değildir. Gerçekten, ayırt etme gücüne sahip
ve ergin olan ve aynı zamanda kısıtlı da bulunmayan bir kişinin hukuki durumu
ile ayırt etme gücüne sahip olmayan bir kişinin hukuki durumu birbirinden çok
farklıdır. Öte yandan, ayırt etme gücüne sahip olmayan kişilerin hukuki durumu
ile ayırt etme gücüne sahip olan fakat ergin olmayan veya kısıtlı bulunan
kişilerin durumu da aynı değildir. Bu itibarladır ki, fiil ehliyetinin
koşullarına sahip olup olmamaları veya bunlardan bazılarına sahip olup,
bazılarına sahip olmamaları bakımından gerçek kişileri dört kategoriye (gruba)
ayırmak mümkündür: tam ehliyetliler, sınırlı ehliyetliler, sınırlı ehliyetsizler
ve tam ehliyetsizler.
Kişiliğin Korunması ve Tüzel Kişilik
Kişilik hakkı kavramının ne anlama geldiğini
ortaya koyabilmek
• Kişilik hakları, bir kişinin maddi, manevi ve
iktisadi bütünlüğü ve varlıkları üzerindeki mutlak haklardı r.O halde bir kimse,
kişiliğine dahil olan unsurlara örneğin sağlığına, vücut tamlığına, şeref ve
haysiyetine, sırlarına, ismine, resmine ve özgürlüklerine karşı hukuka aykırı
saldırılarda bulunmaktan kaçınılmasını herkesten ister.Kişilik hakları kişiye
bağlı hak olduklarından, başkalarına devredilemedikleri gibi, mirasçılara da
geçmezler. Kişilik haklarının konusunu tespit edebilmek
• Kişilik hakları, bir kişinin "maddi", "manevi"
ve "iktisadi" bütünlüğü üzerindeki mutlak haklarıdır. Kişilik haklarının
konusunu üç noktada toplayabiliriz; "maddi bütünlük üzerindeki haklar", "manevi
bütünlük üzerindeki haklar" ve "iktisadi bütünlük üzerindeki haklar". Hukuk
düzenince kişiliğin içe karşı nasıl korunduğunu saptayabilmek
• Hukuk düzeni kişiliğin korunması için gerekli
önlemleri almıştır.Kişilik içe ve dışa karşı olmak üzere iki türlü
korunmaktadır. Kişiliğin içe karşı korunması demek, bir kişinin kişilik
haklarının bizzat kendisine karşı korunması demektir.Bu da, kimsenin kısmen bile
olsa hak ve fiil ehliyetlerinden vazgeçmesinin ve özgürlüklerini hukuka veya
ahlâka aykırı biçimde kısıtlamasının önlenmesi şeklinde olmaktadır. Hukuk
düzenince kişiliğin dışa karşı nasıl korunduğunu ve bunun için hangi hukuki
yollara başvurulabildiğini saptayabilmek
• Kişiliğin dışa karşı korunması ise, kişilik
haklarına başkaları tarafından yapılacak hukuka aykırı saldırılara karşı bir
kimsenin çeşitli dâvalarla korunmasıdır.Bu dâvalar; tespit, saldırıya son
verilmesi, önlemeve tazminat dâvalarıdır.Tazminat dâvaları da maddi ve manevi
tazminat dâvaları olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Tüzel kişilik kavramından ne
anlamamız gerektiğini kavrayabilmek Hukuk düzeni, gerçek kişilerin yanında bir
kişi türü olarak tüzel kişilere da yer vermiştir. Bazı hizmetlerin gerçek
kişiler tarafından yürütülmesine imkan bulunamamış olması, tüzel kişilerin kabul
edilmesi zorunluluğunu doğurmuştur. Tüzel kişilik, belli bir amacı
gerçekleştirmek üzere bağımsız bir varlık halinde örgütlenmiş olup haklara ve
borçlara sahip olma iktidarı hukuk düzenince tanınmış bulunan kişi ve mal
topluluklarıdır. Tüzel kişilik türlerini belirleyebilmek
• Tüzel kişiler bünyeleri itibariyle "kişi
topluluğu" ve "mal topluluğu" biçiminde olabilir. Tabi oldukları hukuka göre
tüzel kişileri biri "özel hukuk tüzel kişileri", diğeri "kamu hukuku tüzel
kişileri" olmak üzere ikiye ayırırız. Tüzel kişiliğin başlangıcını
belirleyebilmek
• Tüzel kişilerin insanlar gibi fizyolojik
varlığı olmadığından onların kişiliğinin başlangıç anını doğum gibi biyolojik
bir olaya bağlamaya olanak yoktur. O halde, bu anın hukuk düzenince belirlenmesi
bir zorunluluktur. Tüzel kişilerin hangi anda kişilik kazandıklarını tespit eden
sistemler, "serbest kuruluş sistemi", "izin sistemi" ve "tescil sistemi" olmak
üzere üçe ayrılır. Türk hukukunda bu sistemlerden birinin benimsemesi yoluna
gidilmeyerek her üç sisteme de yer verilmiştir. Tüzel kişilerin sahip olduğu
ehliyetleri kavrayabilmek
• Tüzel kişilerin da hak ve fiil ehliyetleri
vardır. Tüzel kişilerin de hak ehliyeti olmasına karşın; cins, yaş, hısımlık
gibi yaradılış icabı sadece insanlara özgü medeni haklar pek tabii tüzel kişiler
hakkında söz konusu olmaz. Aynı şekilde, fiil ehliyetinin koşulları, ayırt etme
gücüne sahip olmak, ergin olmak ve kısıtlı olmamak, tüzel kişiler için geçerli
değildir. Tüzel kişilerin hangi hallerde sona ereceğini ortaya koyabilmek
• Tüzel kişilerin sona ermesi, biri "infisah
(dağılma)", diğeri "fesih (dağıtılma)" olmak üzere başlıca iki yoldan
gerçekleşir.
Borç İlişkisi, Sorumluluk, Borcun Kaynakları
Borç sözcüğünün hangi anlamda kullanıldığını
kavrayabilmek
• Borç deyiminin çeşitli anlamları vardır. Dar
anlamda borç bir taraftan sadece para borcunu, diğer taraftan iki kişiden
birinin diğerine karşı yerine getirmekle yükümlü olduğu bir davranışı ifade
eder. Geniş anlamda borç deyimi ise, alacaklı ve borçlu diye isimlendirilen iki
taraf arasında mevcut bulunan hukuki bir bağı ifade eder ki, buna "borç
ilişkisi" denir. Borç ilişkisinin tanımını verebilmek ve unsurlarını ortaya
koyabilmek
• Borç ilişkisi, iki taraf arasında mevcut olan
ve bunlardan birini (borçlu) diğerine (alacaklı) karşı belli bir davranış
biçiminde (edim) bulunmakla yükümlü kılan hukuki bir bağdır. Borç ilişkisinin üç
unsuru vardır: Alacaklı, borçlu ve edim. Alacaklı ve borçlu, borç ilişkisinin
taraflarıdır. Edim, aralarındaki borç ilişkisi dolayısıyla alacaklının borçludan
isteyebileceği, borçlunun da yerine getirmekle yükümlü bulunduğu bir davranış
biçimidir. Edimin konusu; vermek,yapmak veya yapmamak olabilir. Edimin konusunun
hukuka, ahlaka ve adaba aykırı olmaması ve imkansız bulunmaması gerekir. Borç
ilişkisinde, borçlunun alacaklıya karşı yükümlülüğünü ve bu yükümlülüğün
türlerini saptayabilmek
• Edimler, müspet edim-menfi edim; kişisel edim
maddi edim; ani edim-sürekli edim ve nihayet bölünebilen edim bölünmez edim gibi
ayırımlara uğrarlar. Sorumluluk, borçlunun edimini yerine getirmemesi halinde
alacaklının borçlunun malvarlığına el koyabilme imkanı demektir. Sorumluluğun,
kişi ile sorumluluk ve mal ile sorumluluk türleri vardır. Mal ile sorumluluk da
sınırsız sorumluluk ve sınırlı sorumluluk biçiminde ikiye ayrılır. Sınırlı
sorumluluk, belli mallarla veya belli miktarlarla sınırlandırılmış olabilir.
Borç ilişkisinin doğmasına neden olan olguları belirleyebilmek, tanımını
verebilmek, şartlarını tespit edebilmek ve örnekler türetebilmek • Borcun
kaynakları deyimi, taraflar arasında bir borç ilişkisini doğuran olguları ifade
eder. Bir borç ilişkisinin doğmasına sebep olan olgular başlıca üç tanedir:
"hukuki işlemler", "haksız fiiller" ve "sebepsiz zenginleşme". Sözleşmenin
tanımını verebilmek ve sözleşmenin meydana gelebilmesi için hangi unsurları
kapsaması gerektiğini kavrayabilmek
• Sözleşme, iki tarafın bir hukuki sonucu elde
etmek üzere iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun surette açıklamaları
demektir. Bir sözleşmenin meydana gelebilmesi için iki irade açıklamasına
ihtiyaç vardır. Bunlardan zaman bakımından önce yapılanına icap, sonra yapılan
ve icaba olumlu bir cevap niteliğinde olanına ise, kabul denir. İcapta bulunan
taraf (icapçı) kural olarak bu icabı ile bağlıdır. Fakat icapçı, kanunda
belirlenen hallerde icabından dönebilir. Aynı şekilde, kabulcü de kabulü ile
bağlı olmakla beraber, kanunda belirlenen hallerde bundan cayabilir. Kabul
beyanı açık olabileceği gibi, örtülü de olabilir. Haksız fiilin tanımını
verebilmek, taraflarını tespit edebilmek ve hükümlerinin neler olduğunu ortaya
koyabilmek
• Haksız fiiller, hukuk düzeninin uygun bulmadığı
zarar verici fiillerdir. Haksız fiil işlenince, fiili işleyen (fail) ile zarara
uğrayan (mağdur) arasında bir borç ilişkisi doğar ve fail mağdurun uğramış
olduğu zararı tazmin etme borcu altına girer. Sebepsiz zenginleşmenin tanımını
verebilmek, şartlarını tespit edebilmek ve örnekler türetebilmek • Sebepsiz
zenginleşme ise, bir kimsenin malvarlığının haklı bir sebep olmaksızın diğer bir
kimsenin malvarlığı aleyhine çoğalması demektir. Sebepsiz zenginleşme sonucunda,
zenginleşen ile fakirleşen arasında bir borç ilişkisi doğar ve zenginleşen taraf
zenginleştiği miktarı fakirleşen tarafa geri verme borcu altına girmiş olur.
Sözleşmelerde Şekil ve Uygunsuzluk
Şekil, iradenin belli bir biçimde veya belli
araçlar ile açıklanması demektir. şekil, kaynaklarına göre kanuni şekil ve iradi
şekil, amaçlarına göre ise, geçerlilik şekli ve ispat şekli olmak üzere çeşitli
türlere ayrılmaktadır. Kanuni şekil, bizzat kanun tarafından öngörülen şekildir.
İradi şekil ise, kanunun şekle tabi tutmadığı bir sözleşmeyi tarafların kendi
istekleri ile şekle tabi tutmalarıdır. Geçerlilik şekli, bir sözleşmenin geçerli
olarak meydana gelebilmesi için uyulması gereken şekildir. İspat şekli ise, bir
sözleşmenin varlığını ispat etmek üzere öngörülmüş olan şekildir. Geçerlilik
şekli olarak, sözlü, yazılı ve resmi şekil türleri vardır. Yazılı şekil,
tarafların el yazısı, daktilo veya diğer bir araç ile bir senet düzenleyerek
altını imzalamalarıdır. Resmi şekil ise, hukuki işlemin yetkili resmi bir makam
önünde yapılmasını ifade eder ki, bizim hukukumuzda resmi makam, noterler ile
tapu memurlarıdır. Bir hukuki işlem şekle uyulmadan yapılırsa geçerli olmaz.
İrade ile irade açıklaması arasında uygunsuzluk ya bilerek ve istenerek
yaratılır-ki buna muvazaa denir- veya istenmeyerek gelebilir ki buna da irade
bozukluğu adı verilir-. Muvazaanın mutlak muvazaa ve nisbi muvazaa olmak üzere
iki türü vardır. İrade bozukluğunu doğuran durumlar ise; hata, hile ve ikrah
(korkutma) olmak üzere üç tanedir. İradesi hata, hile veya tehdit yoluyla
bozulan taraf, yaptığı sözleşme ile bağlı olmadığını bir yıl içinde karşı tarafa
bildirebilir; bildirmez ise sözleşme geçerli hale gelir.
Temsil
• Temsil, bir hukuki işlemin bir kimsenin adına
ve hesabına bir başkası tarafından yapılmasıdır. Temsil ilişkisinde daima üç
kişi vardır; Temsilci, temsil olunan ve üçüncü kişi. Temsil türlerini
sıralayabilmek, bunları birbirleriyle karşılaştırabilmek, farklılıklarını ayırt
edebilmek ve bunlara örnekler türetebilmek
• Temsilin dolaylı temsil-dorudan doğruya temsil
ve yetkili temsil-yetkisiz temsil türleri vardır. Dolaylı temsilde, kendisine
yetki verilmiş olan temsilci hukuki işlemi yaparken bunu başkasının adına ve
hesabına yapmakta olduğunu karşısındaki üçüncü kişiye söylemez. Bu tür temsilde
temsilci hukuki işlemi başkası hesabına kendi adına yaptığı içindir ki, bu
işlemden doğan hak ve borçlar da kendisine ait olur.
• Doğrudan doğruya temsilde ise, kendisine yetki
verilmiş olan temsilcinin yapmış olduğu hukuki işlemin hüküm ve sonuçları
işlemin yapıldığı andan itibaren doğrudan doğruya temsil olunana ait olur.
Doğrudan doğruya temsilin söz konusu olabilmesi için, temsilcinin temsil
yetkisine sahip olması ve temsil olunan adına ve hesabına hareket etmesi
gerekir. Temsil yetkisi, ya doğrudan doğruya kanundan veya temsil olunanın
iradesinden doğabilir. Temsil yetkisi temsil olunan tarafından şekle tâbi
olmadan tek taraşı bir irade açıklaması ile verilebilir. Temsil yetkisi özel ve
genel yetki niteliğinde olabilir.
• Yetkisiz temsil, bir kimsenin gerekli olan
yetkiye sahip olmaksızın bir başkasının adına ve hesabına hukuki işlemler
yapması demektir. Bu işlemlerden doğan hak ve borçlar temsil olunanı bağlamaz,
yani temsil olunana ait olmaz, temsil olunana ait olabilmesi için onun
tarafından onaylanması gerekir.
Borcun İfası, İfa Edilmemesi ve Sona Ermesi
İfa kavramını tanımlamak; borcun türlerine göre
ifa edilmesi gereken yeri belirlemek
• İfa, borç ilişkisinin konusu olan edimin borçlu
tarafından alacaklıya karşı yerine getirilmesi ve böylece borcun sona
erdirilmesidir. Böylece borçlu borcundan kurtulmakta, alacaklı alacağını almakta
ve sonuçta taraflar arasındaki borç ilişkisi de ortadan kalkmaktadır. İfa, her
borç ilişkisinin amacıdır. İfanın sonuç doğurabilmesi için, borçlunun üstlenmiş
olduğu edimi belirlenen yer ve zamanda yerine
getirmiş olması gerekir. İfa yeri, borcun ifa edilmesi gereken yerdir. İfa
yerini taraflar kendi aralarında serbestçe belirleyebilirler. Taraflar ifa
yerini kendi aralarında belirlememişlerse, para borcu ödeme zamanında
alacaklının yerleşim yerinde (ikametgahında), belli bir şeyin teslimi borcu
sözleşme yapılırken o şeyin bulunduğu yerde, diğer borçlar ise borçlunun
yerleşim yerinde (ikametgahında) yerine getirilirler.
İfa zamanı, borcun ifa edilmesi gereken andır.
Borçlunun edimini yerine getirmekle yükümlü olduğu, alacaklının ise edimin
yerine getirilmesini istemeye hakkı olduğu bu ana muacceliyet denir. Kural
olarak her borç, doğduğu anda muaccel olur. Borcun ifa edilmemesi kavramını
tanımlamak; borcun ifa edilmemesinin sonuçlarını kavramak
• Borcun ifa edilmemesi (ademi ifa), borçlunun
üstlenmiş olduğu edimi hiç veya gereği gibi yerine getirmemesi demektir. Borcun
ifa edilmemesinin çeşitli sonuçları vardır. Alacaklı, ifa etmeme halinin
niteliğine göre çeşitli yollara başvurma olanağına
sahiptir. Borçlunun temerrüdünü kavramak;
şartlarını ve sonuçlarını belirlemek Borçlunun temerrüdü (direnimi), borcun ifa
edilmemesi hallerinden biridir. Borcun ifa edilmemesi iki biçimde ortaya
çıkabilir. Borçlu edimi kendi kusuruyla imkansız hale getirdiği için ifada
bulunamaz ki buna kusurlu imkansızlık denir. İkinci olarak, borçlu ifası halen
mümkün olmasına karşın muaccel olan borcunu alacaklının ihtarına karşın
zamanında yerine getirmemektedir ki, buna da "borçlunun temerrüdü (direnmesi)"
denir. Borcun genel olarak sona ermesini saptayabilmek
• Borcun sona ermesi deyimi bir taraftan borç
ilişkisinin ortadan kalkmasını, diğer taraftan iki taraf arasında kurulmuş borç
ilişkisinden doğmuş olan tek bir borcun sona ermesini ifade etmektedir. Kural
olarak asıl borcun sona ermesi halinde, buna
bağlı olan faiz ve cezai şart gibi yan borçlar da
sona erer. Borcu sona erdiren sebeplerin başında ifa gelir. Bunun yanında
yenileme, birleşme, kusursuz imkansızlık, takas, zamanaşımı ve ibra da borcu
sona erdiren sebeplerdir.
Takas kavramını tanımlamak; türlerini, şartlarını
ve hükümlerini kavramak
• Takas, bir borcun bir karşı alacağın feda
edilmesi suretiyle sona erdirilmesidir. Takasın söz konusu olabilmesi için,
borçların karşılıklı, benzer ve muaccel olması ve taraşardan birinin takas
açıklamasında bulunması gerekir. Borçların takas yoluyla ortadan
kaldırılabilmesi için, karşı tarafın bunu kabul etmesi gerekmemekle beraber,
bazı borçların takas edilebilmesi için karşı tarafın da rızası gerekir. Takasın
hükümleri kesindir, taraşarın anlaşmasıyla ortadan kaldırılamaz. Zamanaşımı
kavramını tanımlamak, şartlarını tespit edebilmek ve hükümlerini belirlemek
• Borcu sona erdiren sebeplerden biri de
zamanaşımıdır. Zamanaşımı, kanun tarafından belirlenmiş şartlar altında ve belli
süre içinde alacaklının hareketsiz
kalması sonucu alacağın ifasını isteme yetkisinin
sona ermesidir. Bir borcun zamanaşımına uğraması için, borcun muaccel olması,
kanunun belirlediği sürenin geçmiş olması, zamanaşımının durmamış ve kesilmemiş
bulunması gerekir. Kanunlarda çeşitli zamanaşımı süreleri öngörülmüştür. Genel
zamanaşımı süresi on yıldır. Zamanaşımına uğramış olan borç ortadan kalkmaz
ancak, dava yoluyla isteme yetkisi sona erer; bu borca eksik borç denir.
Sözleşme Türleri II Vekalet Sözleşmesi, Kefalet
Sözleşmesi, Finansal Kiralama Sözleşmesi, Franchise Sözleşmesi, Factoring
Sözleşmesi
Vekalet Sözleşmesinin tanımını verebilmek,
Vekalet sözleşmesinin taraflarını ve bunların yükümlülüklerini kavrayabilmek,
Sözleşmenin sona erme nedenlerini saptayabilmek Vekalet sözleşmesiyle vekil,
vekalet verene karşı bir işin idaresini veya bir hizmetin görülmesini üstlenir.
Vekalet sözleşmesi ücretli olabileceği gibi ücretsiz de olabilir. Vekil kural
olarak üstlendiği işi bizzat yapmak zorundadır, başkasına yaptıramaz. Ancak
kanunda belirlenen ayrık durumlarda, o işi başkasına yaptırabilir. Vekalet
sözleşmesi, diğer sözleşmeler gibi normal sona erme sebepleriyle ortadan
kalkabilir. Ayrıca vekalet sözleşmesine özgü sona erme sebebi olan azil veya
istifa sebebiyle de vekalet sözleşmesi sona erebilir. İstifa, vekilin tek taraşı
irade açıklaması ile sözleşmeyi sona erdirmesidir. Azil ise, vekalet verenin tek
taraşı irade açıklaması ile vekilin görevine son vermesidir. Kefalet
Sözleşmesinin tanımını verebilmek, Kefalet sözleşmesinin taraflarını ve bunların
yükümlülüklerini kavrayabilmek, Sözleşmenin sona erme nedenlerini saptayabilmek
Kefalet, teminat (güvence) amacını güden sözleş melerdendir.
Kefalet sözleşmesiyle kefil borçlunun borcunu ifa
etmemesi halinde bundan şahsen sorumlu olmayı alacaklıya taahhüt eder. Kefalet
borcu ancak geçerli bir asli borcun mevcudiyeti halinde hüküm ifade ettiğinden
"fer’i" borçtur. Kefalet borcu aynı zamanda "tali" bir borçtur; zira önce asıl
borçlunun takip edilmesi ve borç asıl borçlu tarafından ödenmezse ondan sonra
kefile başvurulması gerekir. Kefalet sözleşmesinin geçerli olarak doğabilmesi
için, geçerli bir asli borcun mevcut olması, kefilin ehliyeti, sözleşmenin
yazılı olarak yapılması ve kefilin sorumlu olacağı tutarın belirtilmiş bulunması
gerekir. Kefil asıl borçlu ile birlikte, borçlunun kusur veya temerrüdünün
kanuni sonuçlarından, dava ve takip masraflarından ve faizlerden sorumludur.
Finansal kiralama sözleşmesinin tanımını verebilmek, finansal kiralama
sözleşmesinin taraflarını ve bunların yükümlülüklerini kavrayabilmek,
sözleşmenin sona erme nedenlerini saptayabilmek
Finansal kiralama sözleşmesinin esası, malın
mülkiyet hakkı ile ekonomik olarak işe yararlılığının birbirinden ayrılması,
malın hukuki sahibi ile ekonomik sahibinin farklı kişiler olmasıdır. Finansal
kiralama sözleşmesi kiralayanın, kiracının istemi ve seçimi üzerine üçüncü
kişiden satın aldığı veya başka şekilde sağladığı malın zilyetliğini, her türlü
faydayı sağlamak üzere ve belli bir süre feshetmemek şartı ile bedeli
karşılığında, kiracıya bırakmayı öngördüğü bir sözleşmedir. Finansal kiralama
sözleşmesinin esaslı unsurları; finansal kiralama konusu mal, finansal kiralama
bedeli, feshedilmezlik süresi ve taraflar arasındaki anlaşmadır. Kiracının temel
borcu, kiralama bedelini ödemek, kiralayanın temel borcu ise, sözleşme konusu
malı satın alarak veya başka şekilde sağlayarak zilyetli ğini kiracıya
bırakmaktır. Finansal kiralama sözleşmesi, süreli ise kendiliğinden sona
erebileceği gibi, taraflardan birinin feshi ve sözleşmeden dönmesi gibi
nedenlerle sona erer. Franchise sözleşmesinin tanımını verebilmek, franchise
sözleşmesinin taraflarını ve bunların yükümlülüklerini kavrayabilmek,
Sözleşmenin sona erme nedenlerini saptayabilmek Franchising, bir kimsenin,
başkasının ilke ve buyruklarına uyarak ve bir bedel karşılığında onun ürününü ya
da hizmetini değerlendirerek pazarlama imtiyazı sağlamasıdır. Franchise verenin
borçları, malları franchise alana kullandırma ve franchise alanı desteklemektir.
Franchise alanın borçları ise; mal ya da hizmetin sürümünü yapmak ve artırmak,
kendisine sunulan maddi olmayan malları kullanmak, işletme pazarlama ilkelerine
uymak ve ücret ödemektir. Franchise sözleşmesi, sürenin sona ermesi, olağan
fesih, olağanüstü fesih, taraflardan birinin ölümü, işası ve ehliyetini
kaybetmesi hallerinde sona erer. Factoring sözleşmesinin tanımını verebilmek,
factoring sözleşmesinin taraflarını ve bunların yükümlülüklerini kavrayabilmek,
sözleşmenin sona erme nedenlerini saptayabilmek Factoring, müşterinin üçüncü
kişilerden olan alacaklarının, factoring şirketi tarafından bedeli peşin
ödenerek satın alınmasıdır. Mal ve hizmet satışı yapan bir ticari işletmenin
vadeli alacaklarının factor denilen bir mali kuruluş tarafından, alacaklıya
başvuru hakkı olmaksızın satın alındığı finansal hizmettir. Verilen tanımdan da
anlaşılacağı gibi factoring işleminde üç ilgili taraf bulunmaktadır:Müşterinin
alacaklarını, karşılığını peşin olarak ödeyerek devir ve satın alan şirket
(factor), alacaklarını factoring şirketine devreden işletme (satıcı) ve
müşterinin alacaklı olduğu işletme ya da kişi (borçlu)
Yargı
Genel Olarak yargı kavramının ne anlama geldiğini
kavrayabilmek, yargı türlerini saptayabilmek Yargı yetkisi, Anayasamızdaki
"yasama" ve "yürütme" yetkilerinin yanında yer alan üçüncü yetkidir. Yargı
yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır. Maddi anlamda
yargı demek, hukuk kurallarının bağımsız mahkemeler tarafından belli bir olaya
uygulanması faaliyeti demektir. Ülkemizdeki yargı türlerini, "Anayasa yargısı",
"İdari yargı", "Askeri yargı" ve "Adli yargı" (Adalet yargısı) biçiminde bir
ayırıma tabi tutarız. Anayasa yargısı kavramının tanımını verebilmek, Anayasa
Mahkemesi’nin kuruluşunu, görevlerini belirleyebilmek ve Anayasaya uygunluğun
denetim yollarını saptayabilmek Anayasa yargısı, Anayasa Mahkemesinin bu sıfatla
baktığı işler ile Yüce Divan sıfatıyla gördüğü işlerdeki faaliyetleri kapsayan
yargı türü veya koludur. Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde
kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün esas ve şekil
bakımından, Anayasa değişikliklerinin sadece şekil bakımından Anayasaya
uygunluğunu denetlediği gibi, Cumhurbaşkanını, Bakanlar Kurulu üyeleri ile
yüksek yargı organlarının başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan
dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılayan bir yüksek yargı organıdır. İdari yargı
kavramının tanımını verebilmek, idari yargı yerlerinin hangileri olduğunu ve
bunların görevlerini saptayabilmek İdari yargı ise, idari makamların idare
hukuku alanındaki faaliyetleri dolayısıyla ortaya çıkan uyuşmazlıkların
çözümlenmesini konu alan bir yargı türü veya koludur. İdari yargıyı, "Genel
İdari Yargı" ve "Askeri İdari Yargı" olmak üzere ikiye ayırırız Genel İdari
Yargı alanında, idare mahkemeleri, vergi mahkemeleri ve bölge idare
mahkemelerinin yanında bir yüksek idare mahkemesi olan Danıştay yer alır.
Danıştay, idari mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir idari yargı merciine
bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme yeridir. Kanunla gösterilen belli
davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar. Askeri yargı kavramını
tanımlayabilmek, askeri yargı türlerini belirleyebilmek ve bunların görevlerini
saptayabilmek Askeri yargı, askeri mahkemelerin askeri ceza hukuku alanındaki
yargısal faaliyetleri ile asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin
bulunan idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların çözümlenmesindeki
yargısal faaliyetler olarak tanımlanabilir. Askeri yargı, askeri mahkemeler ve
disiplin mahkemeleri tarafından yürütülür. Askeri yargının, "Askeri ceza
yargısı" ve "askeri idari yargı" olmak üzere iki türü vardır. Askeri ceza
yargısı, askeri mahkemelerin askeri ceza hukuku alanındaki yargısal
faaliyetleridir. İlk derece (hüküm) mahkemeleri olan askeri mahkemeler ve
disiplin mahkemelerinin yanında kontrol mahkemesi olarak Askeri Yargıtay, askeri
mahkemelerden verilen karar ve hükümlerin temyiz yoluyla son inceleme yeri
olduğu kadar, belli davalara ilk ve son derece mahkemesi olarak da bakan bir
yargı organıdır.
Askeri idari yargıda yargısal faaliyetleri
yürüten yargı yeri, Askeri Yüksek İdare Mahkemesidir. Adli yargı kavramının
tanımını verebilmek, adli yargı türlerini belirleyebilmek ve bunların
görevlerini saptayabilmek Adli yargı, diğer yargı türleri dışında kalan yargısal
faaliyetleri, yani adliye mahkemeleri tarafından yürütülmekte olan yargısal
faaliyetleri kapsayan yargı türüdür. Adli yargının "ceza yargısı" ve "medeni
yargı" olmak üzere iki türü vardır. Ceza yargısı, ceza mahkemelerinin ceza
hukuku alanındaki yargısal faaliyetlerini; medeni yargı ise, hukuk
mahkemelerinin özel hukuk alanındaki yargısal faaliyetlerini kapsar. Ceza
yargısındaki ilk derece (hüküm) mahkemeleri, sulh ceza, asliye ceza ve ağır ceza
mahkemeleri; medeni yargıdaki ilk derece (hüküm) mahkemeleri ise, sulh hukuk ve
asliye hukuk (ve asliye ticaret) mahkemeleridir. Adli yargıda yüksek mahkeme
Yargıtaydır. Yargıtay, adliye mahkemeleri tarafından verilen ve kanunun başka
bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercii
olduğu kadar, belli davalara ilk ve son derece mahkemesi olarak bakan bir yargı
organıdır
|